Ankara Yazı: Veda Mektubu ve 12 Eylül


Ankara'nın yazı sıcaktır ama gölgede serindir. Ankara Yazı: Veda Mektubu filmi de öyle. Sıcak bir mahallede geçiyor ama gölgede kalan konular insanın üşümesine sebep olabiliyor. 

2016 yılına ait olan filmin yapımcılığı TRT'ye ait. Film, 12 Eylül darbesinin ardından ilk idam edilen 'ülkücü' Mustafa Pehlivanoğlu'nu idama götüren olayları konu alıyor. İşte bu olaylar silsilesi insanı üşütüyor, hani rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun 'beton çok soğuk, üşüyorum' dediği gibi. 

Kısaca filmdeki hikaye şu şekilde: Bir Ramazan akşamı, Mustafa Pehlivanoğlu'nun oturduğu mahalledeki 'solcu'lara ait kahvehane, üzerinde kurt resmi olan bir araçtan inen tanınmayan kişilerce taranır. Tarihe 'Balgat Katliamı' olarak geçen bu katliamın faillerini arayan polisin elinde sadece elle çizilmiş robot resim vardır ve o da Mustafa'ya benzemektedir. Mustafa, ülkücü camiaya bağlı bir genç olduğu için hemen sorguya alınır, günler geçen işkence sonunda polisin 'sen kabul etmezsen, diğer arkadaşlarına da aynı işkenceyi yapacağız' sözü üzerine katliamı yaptığını kabul eder. Mahkemeye çıkarılır, verdiği ifadeyi işkence altında verdiğini söylese bile tutuklu yargılanmasına devam edilir. Mahalleli, katliamın olduğu gün Mustafa'yı pide sırasında görmüşlerdir ama başta tanık olmak istemezler. Hatta, mahalleli 40 yıllık tanıdıkları Pehlivanoğlu ailesine selam sabahı kesmiştir. 'Anarşist' olduğunu düşünürler. Daha sonra Mustafa'nın annesinin iknasıyla mahalleden birkaç kişi tanık olmayı kabul eder. Mahkeme, tanıkları dinlemesine rağmen idamla hüküm verir. Mustafa idam edilecektir ama 12 Eylül 1980'de asker yönetime el koyar. Mustafa'nın mahkemesi tekrar görülür, bu sefer askeri hakimler tarafından. Ailesi umutludur, çünkü kahvehaneyi tararken kullanılan silahlar başka bir evde bulunmuştur. Deliller Mustafa'nın masum olduğunu göstermektedir. Ama Mustafa tarihe ilk idam edilen 'ülkücü' olarak geçecektir. 

Film bu şekilde bitmektedir. İçinde kurgu vardı filmin ama sonuç olarak bunlar yaşanmıştı. Kenan Evren'in dediği gibi 'bir sağdan bir soldan'. Yoksa taraf tuttuğu düşünülecekti. 12 Eylül böyle birşeydi, bu millet için öncesiyle ve sonrasıyla çok önemli dersler veren bir okuldu.

12 Eylül öncesi ne olmuştu ki?
'Anarşi' almış başını gitmişti. Kahvehaneler taranıyordu, faili meçhul cinayetler, kaçırılma hadiseleri, siyasi polemikler, kardeş kardeşe düşmandı…

Sonrası ne olmuştu ki?
Sıkı yönetim ilan edildi. Sağ ve sol örgütlere yakınlığı tespit edilenlere 'anarşist' denildi ve işine son verildi. Aktif olanların hepsi tutuklanıp hapse gönderildi. Yargılananlardan bazıları 'bir sağdan bir soldan' idam edildi. Siyasetçilerin hepsi zincirbozan adı verilen askeri konutta tutuldu ve basına konuşma yasağı verildi. Ve dahası.
  • 650.000 kişi göz altına alındı.
  • 1.683.000 kişi fişlendi
  • 14.000 kişi vatandaşlıktan çıkarıldı
  • 388.000 kişiye pasaport verilmedi
  • 23.700 dernek kapatıldı
  • 52.000 kişi 1990'ların başında tutukluydu
  • 300 den fazla kişi işkence sonucu, açlık grevinde, kaçarken, çatışmada öldüler
  • 20.000 den fazla kişi görevden uzaklaştırıldı
  • 39 ton kitap yakıldı
  • 7.000 kişi için idam istendi ve dahası…
Bir gecede 'anarşi' bitmişti ama Berfo Nine oğlunu bulamadı.

Darbenin her türlüsü kötüdür. Mehmet Akif'in 'Allah bu millete bir daha İstiklal Marşını yazdırmasın' diye dua ettiği gibi diyorum: Allah bu millete bir daha 15 Temmuz gibi hain kanlı darbeleri, 28 Şubat gibi postmodern darbeleri, 12 Eylül gibi millete yapılmış darbeleri, 12 Mart gibi muhtıraları, 26 Mayıs gibi milletin seçtiği Başbakanın idam edildiği darbeleri yaşatmasın.

(kaynak: Mehmet Ali Birand'ın hazırladığı 12 Eylül belgeseli, https://onedio.com/haber/cunta-nin-kan-izleri-30-madde-ile-12-eylul-1980-darbesinin-bilancosu-585207)




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bayram Düşünceleri

Bir Kurban Daha Sensiz...